KOGNİTİF TERAPİ (KT) NEDİR?
Kognitif Terapi, hastanın işlevsel olmayan (kişiye yardımcı olmayan, günlük yaşamını zorlaştıran) düşüncelerinin, inançlarının ve davranışlarının yerine; kişinin işlevsel ve alternatif bakış açıları üretmesine, hayatında önemli gördüğü değerleri ve arzuları ile uyumlu hareket etmesine yardımcı olan bir psikoterapi yaklaşımıdır. Tedavi sürecinde hedef; hastanın seanstan çıktıktan sonra anlık iyi hissetmesi değil; olayları algılama şekli, bakış açısı değiştiği için iyi hissetmesidir.
1960 yılında Dr. Aaron T. Beck tarafından temelleri atılan ve geliştirilen Kognitif Terapi, dünya çapında klinisyenler tarafından uygulanan bir tedavi yöntemidir. Kognitif Terapinin etkili olduğu kanıtlanan psikolojik ve psikiyatrik bozuklukların çeşitliliği giderek artmaktadır. Bu tedavi yöntemi, 1977 yılından bu yana dünya çapında yaklaşık 2000’in üzerinde yapılan çalışmalarla dikkatle test edilmiştir. Kanıta dayalı araştırma bulgularına dayanarak çoğu psikolojik, psikiyatrik bozuklukta, tıbbi rahatsızlıklarda, bireyin günlük hayatta yaşadığı sıkıntıların tedavisinde ve tedavi sonrası nüksü önlemede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Kognitif Terapinin uygulanabilirliği ve uygulanma yöntemi, dikkatle araştırılmış ve bilimin en yüksek standartlarına göre geliştirilmiştir.
Kognitif Terapinin en önemli özelliklerinden biri, kültürel fark gözetmemesidir. Terapist ve hastanın kültürel değerleri birbirinden farklı olsa dahi tedavi süreci olumsuz etkilenmez. Tedavide hastanın kültürel değerleri göz ardı edilmemekle birlikte terapistle hastanın odağı, hastanın yaşadığı sıkıntılar ve hedeflerine yöneliktir.
KOGNİTİF TERAPİNİN FARKI NEDİR?
Kognitif Terapiye göre, kişinin bir durumla karşılaştığında verdiği duygusal ve davranışsal tepkileri, o durum hakkındaki inanç ve düşüncelerinden kaynaklanır. Kognitif terapist, bu düşünceleri kendisi belirleyip çözmez, direktifler vererek yönlendirme yapmaz ya da sadece hastanın anlatıp rahatladığı bir tedavi planıyla ilerlemez. Hasta ile terapist, hastanın ihtiyaç ve sıkıntıları doğrultusunda, iş birliği içinde yani iki araştırmacı olarak hastanın tedavi hedefine yönelik birlikte çalışırlar; hasta ve terapist aktif olarak seansları yürütür. Dolayısıyla terapistin hastaya tüm bilgileri aktaran, her şeyi bilen bir uzman olması söz konusu değildir. Terapist, iyileşmeye giden yolda bilim ve hasta arasında bir köprüdür ve hastanın ihtiyacına uygun, iyileşmesinde etkili olan Kognitif Terapi tekniklerini uygulama, klinik önemi olan sorular sormada uzmandır; hasta ise, tedavi sonunda hayatında nelerin değişmesini istediği, yaşadığı zorluklar ve hayatında önem verdiği değerler konusunda uzmandır. Kognitif terapist, hasta ile güçlü terapötik ittifak kurmaya değer verir; yani içten, ilgili ve hassas yaklaşımla, hastayı anlayarak, güven ilişkisi kurarak; hastanın işlevsel olmayan düşüncelerini fark etmesine, değerlendirmesine ve daha gerçekçi bakış açıları üretmesine yardımcı olur. İlk görüşmeden itibaren terapist, tedavi süreci hakkında hastayı bilgilendirir yani hastanın gözünü bağlamaz, hastayı bilinmezliğe itmez.
Hasta her seans sonunda çıkarım yapar, keşifte bulunur. Bunlar büyük keşifler olmak zorunda değildir, küçük keşiflerle tedavide adım adım ilerlenir. Dr. Judith S. Beck’in (2008) dediği gibi hastanın her seans keşiflerini inşa ederek iyileşmesinin farkında olması çok önemlidir. Tedavi sürecinde asıl amaç; kişinin seansta ve seanslar arasında yaptığı keşifleri, edindiği becerileri ve kazanımları tedavi bittikten sonra da hayatına dahil etmesidir. Bu şekilde; hasta terapiste bağlı olmadan düşünce ve inançlarını değerlendirir, yaşayabileceği sıkıntılara karşı mücadele eder, hayatında önemli gördüğü hedeflerine ulaşmak için çabalar, daha güçlü kişilerarası ilişkiler kurar ve bu ilişkileri sürdürür. Başka bir deyişle, Kognitif Terapide amaç hastanın tedavi sürecinden sonra kendi kendisinin terapisti olmasıdır.
KOGNİTİF MODEL
Kognitif Terapi, Kognitif Modeli temel alır. Kognitif Modele göre, insanların durumları ya da olayları algılama şekli; duygularını, davranışlarını ve bedensel belirtilerini etkiler.
Belirli bir durum karşısında genellikle aklımıza hızlı bir şekilde ve biz farkına varmadan bazı otomatik düşünceler gelir. Bu düşünceler, görüntü (imaj) şeklinde de olabilir. Aklımıza gelen otomatik düşünceler, o an nasıl hissettiğimizi, bedensel belirtilerimizi ve davranışlarımızı etkiler. Örneğin, bir kişi arkadaşının ona selam vermediği bir anda “Beni artık umursamıyor” şeklinde düşündüğünde; o an üzgün hissedebilir (duygusal tepki), vücudunda halsizlik, bitkinlik olabilir (bedensel belirti) ve ağlayabilir (davranışsal tepki). Diğer bir yandan, başka bir kişi aynı durumda “Acelesi var galiba beni görmedi” şeklinde düşündüğünde sakin hissedebilir (duygusal tepki), bedeni olağan şeklinde işleyişine devam eder (bedensel belirti) ve daha sonra onu gördüğünü söylemek için arayabilir (davranışsal tepki). Başka bir deyişle, yaşanılan duygu ve davranışların temel nedeni, durum ya da olayın kendisi değil; o duruma verilen anlamdır. Kognitif Modele göre düşünce, duygu, bedensel belirti ve davranış alanları birbirleriyle etkileşim içerisindedir.
Peki neden bir kişi arkadaşının ona selam vermediği anda “Beni artık umursamıyor” şeklinde düşünürken; diğer bir kişi “Acelesi var galiba beni görmedi” şeklinde düşünür? Aynı durum karşısında iki kişi neden birbirinden farklı otomatik düşünce içeriğine sahip olur? Kişinin bir durum karşısında aklına gelen otomatik düşüncelerinin içeriğini, kök inançları ve varsayımları belirler.
Kök inançlar, çocukluktan itibaren öğrenilerek pekiştirilen, kişinin kendisi, diğer insanlar ve hayat hakkında sahip olduğu en temel, katı inançlardır. Herkesin hem olumlu hem de olumsuz kök inançları vardır. Kök inançlar kişinin varsayımlarını ve otomatik düşüncelerini şekillendirir. Varsayımlar, otomatik düşüncelere göre daha altta yatan ‘eğer…’ ile başlayıp ‘o zaman…’ ile devam eden, kişinin hayata bakış açısını içeren inançlardır. Örneğin, “Beni artık umursamıyor” otomatik düşüncesine sahip olan kişinin varsayımı “Eğer arkadaşım bana selam vermediyse, o zaman beni önemsemiyor demektir.” olabilir. Bu varsayıma sahip olan bir kişinin kök inancı “Demek ki ben sevilmiyorum” şeklinde olabilir. Kişinin kök inançları, varsayımlarının ve otomatik düşüncelerinin içeriğini etkiler yani birbirleriyle etkileşim içindedirler. Tedavi sürecinde de öncelikli olarak daha yüzeyde olan otomatik düşünceler ve varsayımlarla çalışılır. Otomatik düşünceler ve varsayımlarda meydana gelen ufak bir değişiklik katı olan kök inançlarda da değişime katkı sağlar.
Kognitif Modele göre tedavi sürecinde hasta ve terapist iş birliği içinde hastanın otomatik düşüncelerini, varsayımlarını ve kök inançlarını inceler. Böylece, hasta bu düşünce ve inançlarını keşfeder. Hasta keşiflerini inşa ederken terapistin rolü, bilim doğrultusunda ilerleyerek ona rehberlik etmektir. Tedavi sürecinde yapılan inceleme ve değerlendirmelerin sonucunda işlevsiz veya çarpıtılmış düşünce ve inançların belirlenmesi, hastanın daha işlevsel ve gerçekçi bakış açıları üretmesine olanak sağlar.
Yukarıdaki bilgiler, Kanıta Dayalı CBT tedavisinden esinlenilerek oluşturulmuştur.
Oluşturanlar: Psk. Senanur Demirtaş, Psk. Simge Ortaç, Psk. İpek Kılıcı
Süpervizör: Klinik Psk. Işın Su İnam